
Hürriyet’in başarılı eski muhabirlerinden Ahmet Altınkaya, geçenlerde birçok meslektaşımın bulunduğu sosyal medya grubundan bir yazı paylaştı.
Aynen aktarıyorum.
Gerçek gazeteci fakir ölür…
Bırakmaz öyle ardında paralar, pullar yalılar, katlar…
Üstünde bolca mürekkep…
Cebinde bir kurşun kalem…
Ve içinde üç beş dal kalmış dandik bir sigara paketi…
Bir de ufak tefek borç takar; ona, buna, şuna, Trakyalı bakkal Hasan’a…
Gazeteci masada ölür…
Eğer hedef olmazsa kahpe bir kurşuna…
Düşer başı, uyur gibi masaya…
Önünde şekersiz kötü bir kahve…
Boynunda taksitleri bitmemiş emanet bir makine…
Gazeteci ani ölür…
Ağlar arkasından yarım kalmış röportajlar…
Boynunu büker atılmamış manşetler, açılmamış spotlar…
Burnunu çeker, bomba haberler…
Gazeteci genç ölür!..
* * *
Bu yazıyı okuyunca içim burkuldu, hemen sordum bu “şiiri” kim yazdı, diye. Ahmet Abi, “Şiir değil aslında koronovirüsten ölen Hürriyet Ege Bölgesi Yazı İşleri Müdürü Nejat Bekmen’in ardından arkadaşı Adnan Sökmen tarafından yazılmış bir veda yazısı” dedi.
Gerçekten Adnan Sökmen’i tebrik etmek istiyorum. Bir gazetecinin dünyasını çok güzel anlatmış. Duygulanmamak, geriye dönüp iç çekmemek elde değil. Tıpkı yüzlercemiz, binlercemiz gibi…
Daha yapacak çok şeyimiz varken, aniden, masada, fakir ve genç ölürüz biz!..
* * *
Bu yazıyı yazmaya başladığımda benim de kardeşim kadar sevdiğim bir dostum, kalp krizi nedeniyle yaşam destek ünitesine bağlı olarak hayata tutunmaya çalışıyor.
Onun gibi biz dostları da onun hayata tutunmasını o kadar çok istiyoruz ki…
Ben de bir “gazeteci”nin ardından veda yazısı yazmak istemiyorum.
Bu yüzden de bağlı olduğu makineye göre o henüz hayattayken bu yazıyı hemen bitirmek istiyorum.
* * *

Yıllar yıllar önce gazetecilik yapmış, sonrasında gazetecilikten kopmuş, koparılmış ama o hep “gazeteci” kalmıştı.
“Gazeteciyim ben” derdi hep “Gazeteciyim!”
Yaptığı her işte, içindeki gazetecilik ruhunu yaşatmaya çalışırdı.
Yapmak isteyip de yapamadığı gazeteciliği yeniden yeniden yaşardı.
Bilirdi, ailesine, kızına ardında öyle büyük bir miras bırakamayacağını…
O yüzden de dostları tarafından “güzel” anılmak için uğraşırdı.
Bir de içindeki “gazeteci”yi öldürmemeye…
Ama ne kadar söylediysek de kötü alışkanlıklarından bir türlü vaz geçmedi.
Birkaç kez yokladı onu ölüm meleği!
Çekirge gibi bir sıçradı, iki sıçradı, üçüncüsünde de sıçrayacağını sandı.
Şimdi hepimiz, yüreğimiz ağzımızda onun yine sıçramasını bekliyoruz.
Hadi be Reco!